Donald Lawrence tüm bir senedir gülle atma antremanları yapıyordu. Lisesindeki koç, gönüllü olarak ona bir sene boyunca her gece koçluk yapmıştı. Donald, 1.98 cm boyunda, 118kg ağırlığındaydı ve vücudunda bir gram bile yağ yoktu. Koçun gülle atıcılığında ulusal lise rekorunu kırmak gibi bir tutkusu vardı. Senenin sonunda liseler arası yarışmaya iki hafta kalmıştı veDonald gülleyi ancak 17 m 68 cm uzağa atabiliyor du – rekorun yanına bile yaklaşamayan bir me safe.
Bu konu babasının ilgisini çekmişti. Donald’ı beni görmeye getirdi. Donald’a oturmasını ve transa girmesini söyledim. Ona elinin yavaşça havaya kalktığını hissetmesini ve her tarafındaki kaslarını hissetmeyi öğrenmesini ve sonra bir dahaki sefere gelmesini, transa girmesini ve beni dinlemesini söyledim. Ona bir millik koşu rekorunun dört dakika olduğunu, uzun yıllar boyunca bunun böyle kaldığını ve bu rekoru Roger Bannister’ın kırdığını bilip bilmediğini sordum. Ona, Bannister’in bunu nasıl yaptığını bilip bilmediğini sordum.
Dedim ki: “Şey, sporun her dalıyla alakadar olan Bannister, farkına vardı ki bir kayak turnuvasında saniyenin yüzde biri kadar, saniyenin onda biri kadar bir zaman farkıyla kazanabilirsin ve sonra farkına varmaya başladıki dört dakika 240 saniyedir. Eğer bu mesafeyi 239.5 saniyede koşabilirse dört dakikalık bir mil rekorunu kırabilirdi. Bunu enine boyuna düşünüp dört dakikalık bir mil rekorunu kırdı.
Ve dedim ki: “Gülleyi zaten 17m 68cm uzağa attın. Ve Donald, bana dürüstçe söyle 17m 68cm ile 17m 68.2cm arasındaki farkı bildiğini sanıyor musun sen?”
“Tabi ki hayır” dedi.
“17m 68cm ile17m 68.4cm arasındaki farkı?”
“Hayır” dedi.
Ve 17m 68cm ve 17m 98.5 cm’ye yükselttiğimde hala bir fark göremiyordu. Olasılığı yavaşça yükselttiğim birkaç seans daha yaptım. Ve iki hafta sonra ulusal lise rekorunu kırdı.
Ve o yaz gelip dedi ki: “Olimpiyatlara gidiyorum, biraz tavsiye ye ihtiyacım var.”
Dedim ki: ” Gülle atıcılığında olimpiyat rekoru 18m 90cm’nin biraz altında. Sadece 18 yaşında bir çocuksun. Evine bronz madalyayla dönmen yeterli olacaktır. Ve gümüş ve altın madalyayı getirme. Çünkü o zaman kendine karşı yarışıyor olursun. Bırak altınla gümüşü Perry ve O’Bryan alsın.”
Perry ve O’Bryan aynen öyle yaptılar ve Donald evine bronz madalyayla döndü.
Sonra olimpiyatlar Mexico City’deydi. Donald geldi ve dedi ki: “Me xico City’ye gidiyorum.
Dedim ki: “Dört yaş büyüdün Donald, eğer altın madalyayı alırsan bir sorun çıkacağını sanmıyorum.” Ve eve altın madalyayla dön dü.
Tokyo’ya gidiyordu ve “Tokyo’da ne yapacağım” diye sordu.
Dedim ki: “Atletik başarıların büyümesi zaman ister. Yine altın madalyayı al.”
Eve altınla döndü ve dişçilik okumak üzere üniversiteye kaydoldu. Oradayken, katılmak istediği iki yarışma için gerekli şartlara sahip olduğunu öğrendi. Gelip dediki: “Kolej müsabakaları yaklaşıyor; resmi bir yarışma. Gülle atıcılığı konusunda ne yapacağım?”
Dedim ki: “Donald, insanlar kendilerini kısıtlıyorlar. Olimpiyatlarda gülle atıcılığında insanlar yıllar boyu kendilerini 18m 90cm’nin altında yapmak üzere kısıtladılar. Dürüst olmak gerekirse bir güllenin en fazla ne kadar uzağa fırlatılabileceğini bilmiyorum. 18m 90cm’den uzağa fırlatılabileceğinden eminim. Hatta acaba 21m 34cm uzağa fırlatılabilirmi diye merak ediyorum. O zaman niye rekoru kırıp 18.9 – 21.34 ara sı birşeyler yapmıyorsun?” Sanırım gülleyi 20m uzağa atmayı başarmıştı.
Bir dahaki sefere geldi ve sordu: “Şimdi ne ya pacağım?”
Dedim ki: “Gülleyi 20m uzağa atarak yılların rekorunun son derece yanlış olduğunu kanıtladın. Ve bu sadece ilk denemeydi. Bak bakalım bir daha ki sefere 21m 34cm’ye ne kadar yaklaşabiliyorsun.
Donald “Peki” dedi.
Gülleyi 20m 98cm uzağa attı.
Texas A&M’in koçuna Donald Lawrence’ı ve onu nasıl eğittiğimi anlattım. Koç dikkatle dinledi ve dedi ki; “Ben de gülle atışı için Masterson’u eğitiyorum.”
Koç, Masterson’a Donald Lawrence’ı nasıl yetiştirdiğimi anlattığında Masterson; “Eğer Erickson rekoru kırması için Donald Lawrence’ı böyle eğittiyse bende gülleyi Donald Lawrence’dan ne kadar daha uzağa atabileceğime bakacağım” dedi.
21m 34cm uzağa atmayı başardı. Sanırım şimdiki rekor 21m 44cm.
Erickson golfe geçiyor:
Aslında golfte topu birinci deliğe sokarsın ve ikinci deliğe doğru vuruşla ulaşmaya çalışırsın. Sonra şu soru akla gelir: “Üçüncü delik söz konusu olduğunda topa ilk ikisinde olduğu kadar iyi vurabilir misin?” Bu yüzden her delikte sanki o ilk delikmiş gibi dü şünürsün. Bırak kaçıncı delik olduğunun hesabını golf sopalarını taşıyan çocuk tutsun.
Bir yarışmacı bana gelip dedi ki: “70 – 75 arası bir puan tutturuyorum ve profesyonel golfçülüğe geçmeden önce eyalet şampiyo nasını kazanmak istiyorum. Arizona amatörlerarası şampiyonasını kazanmak istiyorum. Ama katıldığım her turnuvayı 90’larda bir skorla sonuçlandırıyorum. Tek başıma oynadığımda ise 70’lere kadar inebiliyorum.
Onu transa soktum ve dedim ki; “Sadece birinci deliği oynayacaksın. Tek hatırlayacağın bu olacak. Ve golf sahasında yalnız olacaksın.”
Bir sonraki eyalet turnuvasına katıldı. Onsekizinci delikten sonra sonra bir başka deliğe doğru yürümeye başladı ve biri onu durdurup: “Onsekizinci deliği de oynadınız” dediğinde, “Hayır, daha birinci deliği oynadım” dedi. Sonra da; “Bütün bu insanlar nereden geldi?” diye sordu.
Erickson’un telkin vermek için gerçekleri kullanma şekline dikkat edebiliriz. “Dört yaş büyüdün Donald, altın madalyayı alırsan bir sorun çıkacağını sanmıyorum.” Birinci önerme doğrudur, önermenin ikinci kısmı ise doğru olabilir ya da olmayabilir. Yan yana koyarak, Erickson bu ikisini eşitliyor. Donald’a eve bronz madalyayla dönmesini telkin etmesi çok güçlü bir kontrole sahip olduğunu gösteriyor-kesin bir kontrole. Bu tip bir kontrolü sağlamış olmak yarışmada birinci olmaktan bile iyi. Dört yıl sonra Erickson, Donald’ın altın madalyayı almasının sorun olmayacağını önerdiğinde bunun olacağını daha önce sergilenen kontrol gösterilerinde tahmin etmiştik. Son olarak, bu öyküde Donald Lawrence’ın gerçek bir karakter olduğunu ve gerçekten de olimpiyatları kazandığını hatırlamamız diğer öykülerde olduğundan daha önemli. Sadece ismi ufak detaylarla birlikte gizli tutulmuştur. Bu tip bir faydalı etki ne teorik ne de Erickson’un hayalinin bir ürünüdür. Donald adım adım gelişmiştir. Erickson işe ona zaten bildiği birşeyi hatırlatarak başladı. Roger Bannister, dört dakika olan bir mili koşma süresi rekorunu kırmıştı. Bannister bunu nasıl yapmıştı? Düşünce şeklini değiştirerek. Dört dakikayı 240 saniye olarak düşündü böylece dakikalar yerine saniyelerle uğraşabilirdi. Erickson’un stratejisinin sonraki adımı Donald’ın olayları düşünüş şeklini değiştirmekti. Bir kere Roger Bannister gi bi düşünce tarzını değiştirdiğinde fizyolojik engelin üstesinden gelmiş oluyordu. Erickson ayrıca ufak bir değişiklik yapıyor -17m 68cm ile 17m 68.2cm arasındaki fark. Küçük bir değişiklik yapıyor ve diğer şeyleri onun üzerine inşa etmeye başlıyor.
Her problem yanında bir geçmiş ve gelecek taşır. Erickson’un farkettiği şu ki geçmişi aradan çıkarır ve geleceği değiştirirseniz problemin üçte ikisini değiştirirsiniz. Bu yüzden her deliği birinci gibi düşünürseniz geçmişten kaynaklanan endişeleriniz olmaz. Geçmişi aradan çıkarmışsınızdır ve geleceği değiştirebilirsiniz çünkü gelecek sadece pozitif beklentilerden oluşacaktır.
Bu iki öykü bana; bir diğer kişiye olan bağımlılığın, insanın kendi becerilerini ve sınırlarını genişletmesi demek olduğu fikrini hastalarıma ifade ederken çok yardımcı olmuşlardır. Bu, onlara sadece diğer birçok insanın söylemiş olduğu gibi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeleri gerektiğini söylemekten çok daha anlamlıdır.
Kaynak:
My voice will go with you. Sidney Rosen Öykü ile ilgili yorum Rosen’a aittir. (E.N.)
Çeviri: Ali Can Azeri