Robert’in Kırmızı Kanı ve On Dikiş

Dikkati Dağıtmak ve Acıyı Kontrol Etmek İçin “Makul Konuşmak”: Robert’in Kırmızı Kanı ve On Dikiş

Birkaç yıl önce, üç yaşındaki oğlum Robert arka bah çenin merdivenlerinden düşmüş, dişlerinden biri çene kemiğini zorlamıştı. Daha sadece üç yaşında olduğu için çok korkmuştu, ve çok acı çekiyordu. Taş zemin üzerinde sırtüstü yatıyor, bu acıyı kanlar içinde hayatı boyunca çekeceğini sanarak ağlıyordu.

Annesiyle birlikte bu yaygaranın neden koptuğunu anlamak için arka bahçeye koştuk. Ağlayıp çığ lıklar atarak yerde yatan Robert’a bakarken onun bilmediği bir şeyi biliyordum: Bir çocukla konuşmanın doğru bir zamanı vardı. Onunla beni dinleyebileceği zaman konuşmalıydım. Robert, beni çığlıklar attığı sırada dinleyemezdi, ama çığlık atmaktan soluğunun kesileceğini ve ciğerlerini yeniden doldurmak için derin bir nefes alacağını biliyordum. Bu yüzden nefes almak için çığlığına araverdiğinde, “Çok acıyor, değil mi Robert?” de dim.

O anda makul konuştuğumu biliyordu. Çoğu anne baba çocuklarıyla makul bir şekilde konuşmaz. Robert’ın diğer çığlığı yine nefes almak için kesildiğinde “Acımaya devam edecek galiba,” dedim. Bu tamda Robert’ı endişelendiren şeydi. Acısının sürmesinden korkuyordu, bu yüzden bir kez daha zekice konuştum.

Çığlığına nefes almak için üçüncü kez ara verdiğinde, “Acın belki de bir iki dakika içinde diner,” dedim. Üç yaşındaki bir çocuğun bir iki dakika sözcüklerini duymamış olması mümkün değildi. Bunlar Robert’ın bilmediği şeyler değildi, ama ona pek ümit vermemişti.

Robert yine nefes almak için durakladığında, annesine işaret ettim ve ikimiz birden yerdeki kan izine baktık ve ben, “Annesi, bu kırmızı ve sağlıklı bir kana benziyor, değil mi?” dedim. Yerdeki kan izine bakarken Robert’ın gözleri merakla açıldı. Annesiyle birlikte Robert’ın ka nının kalitesi hakkında biraz tartıştıktan sonra şöyle dedim:

“Robert, biliyorsun, taş zeminin rengi kanının gerçekten kaliteli ve sağlıklı olup olmadığını anlamamızı güçleştiriyor. Kanına güzel ve beyaz bir yerde bakmalıyız.”

Bayan Erickson ve ben Robert’ı kaldırdık, banyoya götürdük ve ağzından akan kanın beyaz renkli lavaboya damlamasını sağladık. Gerçekten ka liteli, kırmızı ve sağlıklı bir kandı. Robert da bizim kadar ilgilenmişti.

Sonra Robert’ın kanının suyla güzelce karışıp pembe renk alıp almayacağını merak ettim. Robert’ın yüzünü yıkadım, nitekim kanı pembe rengini almıştı.

Sonra Robert’a kötü haberi verdim. “Sen ona kadar sayı sayabiliyorsun. Aslında doktor dudağına dikiş atarken yirmiye kadarda sayabilirsin. Ama sana yirmiye kadar sayma şansı vereceğini sanmıyorum. On dikiş atacağını bile sanmam. Ama sen yine de saymaya devam et ve on tane dikiş atıp atamayacağına bir bak bakalım.”

Böylece Robert doktora aklında muhteşem bir hedefle gitti: O dikişleri sayacaktı! Doktorun muayenehanesine vardığımızda cerrah, “Ona lokal ya da genel bir anestezi yapmak istemiyorum,” dedi.

Bayan Erickson, “Hemen dikiş atıp işi bitirin,” diyerek talimatını ver di.

Ve cerrah Robert’ın yarasını dikmeye başladığında o da görev bilinciyle saymaya başlamıştı: “Bir… iki… üç…”

Robert’ın dudağına yalnızca yedi dikiş atıldı. Cerrah bir Robert’a bir annesine bakıp duruyordu. (Üç yaşındaki bir çocuğun, dudağına da ha fazla dikiş atılmasını istemesine bir anlam ve rememişti!)

Kaynak
Healing in Hypnosis – Rossi, Milton H. Erickson, 1983.