Türkiye yıllardır kültürel zenginliklerin bir cenneti ve medeniyetin beşiğidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu geleneği yerleştirmesi ve çağdaşlaşmaya önayak olması uzun zaman aldı.
Psikoterapinin (Ruhsal Tedavi) ortaya çıkışı çok eskilere dayanmaz. Sigmund Freud’un ilk kez tıbbın psikolojik yönüyle ilgilenmesiyle 1885’te ortaya çıkmıştır. Psikolojinin ilk 60 yılı, Freud yanlılarının psikanalizi geçmişten günümüze aktarılan yönlerinin etkisinde kalmıştır.
İkinci Dünya Savaşından sonra, psikoterapi ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde adını duyurmuştur. İşlerinde “Humanistic Therapy” ve “ Systemic Therapy” (aile terapisi yaklaşımları) ve Davranış Terapileri üzerinde çalışan psikodinamik okullardan keskin hatlarıyla ayrılan farklı yönlerde eğilimler bulunmaktaydı. Daha yakın geçmişte, göze çarpan eğilim bilmeye ve kavramaya ait terapidir (Kognitif Terapi). Bu yaklaşımların her birinin başlangıçtan itibaren hep destekleyenleri olmuştur.
1901 – 1980 yılları arasında yaşayan Milton Erickson farklı bir geleneği temsil eder. Her ne kadar daha önceleri psikolojik problemlerin alt yapılarını anlamaya yönelik tedavi biçimleri olsa da, Erickson terapilerini gelenekler üzerine kurdu ve zamanın gereksinimlerine uygun hale getirdi.
Erickson zafiyetten ziyade güçlülüğe odaklı tedavinin tecrübeye dayalı olan eğilimini temsil eder. Danışanlar FARKLI şeyler yaparak FARKLI OLMAYI öğrenirler. Yaklaşım problemin kendisine değil, çözüme endeksli olup, pratiktir. Terapist analiz etmekten ziyade danışanların beraberinde ne getirdiyse onu kullanır. Yaklaşım tecrübeye dayalı olup, öğretmeye gereğinden fazla istekli değildir.
Erickson hipnoz üzerine dünyanın en büyük otoritesidir. 20.yüzyılda konusuna ilişkin sahayı idare eden egemen bir kişidir.
Hipnoz, Erickson’un da tanımladığı gibi, insanların potansiyellerini çelişkilerle uyandıran bir yol olup, uykulu hale getiren bir durum değildir. Erickson sadece kabul edilmiş kurallar ve göreneklere dayalı kısa süreli bir hipnoz uygulamıştır. Fakat kendisine ait metotları hipnozun kişiyi kendinden geçirmeden tedavi odaklı olarak bilinen informal kullanımına yöneliktir.
Erickson; Margaret Mead, Gregory Bateson ve Aldous Huxley gibi ünlü kişilerle işbirliği yapan entellektüel bir kişiliktir. Çalışmaları psikoterapiye yeni çok sayıda ufuklar açmış ve bunlar NLP gelişimine, stratejik terapiye, birbiriyle etkileşimli terapiye, zihin ve vücut yaklaşımlarına, çözüm odaklı terapinin ve kişinin kendiyle bağlantılı terapilerin merkezi haline gelmesine sebeb olmuştur. Erickson derece derece aşamalar kaydederek çalışmalarını mücevher gibi sergileyen mirasçılar yetiştirmekte usta bir kişiliktir.
Erickson, sadece çağdaş hipnozun ve kısa süreli tedavinin atası değildi. Öğrencilerini trans haline sokmadan hipnoterapi uygulayan çok deneyimli bir öğretmendi. Öğretim modeli öğrencilerinin güçlü yönlerini sorgulama yoluyla ortaya çıkarmak esasına dayanmaktaydı, amacı akıl hocalığı yapmak ve mutlaka öğretmek değildi.
Öğretim Semineri Erickson’un konumunun ve onun eşsiz öğretim tarzının bir tanıtımıdır. Erickson oldukça karizmatik bir kişiliğe sahip bir dahi olup, etkileri dünyanın her tarafında görülmektedir. 100 den fazla kitap direkt olarak onun çalışmalarıyla ilgilidir ve Phoenix’teki Erickson Vakfıyla ilintili 120 tane Erickson Enstitüsü bulunmaktadır.
Türkiye’de ilk kez bir Erickson Entitüsü’nün açılması kıvanç verici bir gelişmedir. Tamer Dövücü ve onun üniversitesindeki mesai arkadaşlarını Erickson Felsefesini Türkiye’ye getirme konusundaki çabalarından dolayı kutluyorum. Onların bu hoş çabalarını desteklemekten memnun olduğumu belirtiyorum. Şimdi sıra Milton Erickson’un dünyasına girme zamanıdır. Bu dünya hem meslekten olmayan insanlar hem de klinik uzmanlar tarafından kıymeti bilinen parlak pratik fikirlerle teçhiz edilmiştir. Belki bazıları bunu Tasavvuf geleneğinde bulunan bilgeliğin çağa uyan bir yönü olarak bile düşünebilirler.